KALBİMDE SAKLI
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
“Bazen kendimi tanıyamıyorum” cümlesini hiç kurdunuz mu? Bence biz kendimizi bazen değil, hiçbir zaman yeterince tanıyamıyoruz. Kimiz, neyiz, hayattaki isteklerimiz ve hayattan beklentilerimiz ne? Bunlar gerçekten bizim isteklerimiz mi, toplumun dayatması mı yoksa? Bizi gerçek anlamda neler mutlu eder, nelere üzülürüz sahiden? Herhangi birinin “Aman boş ver,” dediği bir şeyin içimizi acımasızca parçalaması nedendir mesela? Zorda kalırsak şartları ve sınırları ne kadar zorlayabiliriz? Asla yapmam dediğimiz halde bizim de yaptığımız şeyler hiç olmadı mı hayatta? Katilleri düşündünüz mü hiç, hırsızları? Bir zamanlar sevimli masum bir bebek olan gaspçıları? Beş-altı-yedi-sekiz yaşlarımızda hepimiz doktor olmak istemedik mi? Eroinman olmak kimin hedefinde olabilirdi ki zaten ya da bir dolandırıcı? Hepimiz doktor olmak isterken birden neden başka meslekte bulduk kendimizi? Ben neden tarih öğretmeni oldum mesela? Ya da niye hepimiz ısrarla doktor olmayı hayatımızın en azından bir döneminde istedik ki?
“Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır,” diyen politikacılar misali, bugüne kadar yaptıklarımızı devam ettirebilecek miyiz peki?
Bundan on yıl önce biri bana kitap yazacaksın deseydi mesela…
Kim bilir belki on yıl sonra hayatın sırrını falan keşfedeceğim ya da bırakacağım yazmayı. Belki meslek değiştireceğim.
Kendimi tanıtır mıyım?
Tanıtırım tanıtmasına da kendimi ne kadar tanıyorum bilmiyorum. Belki de bundandır biri kendimizi tanıtmamızı istediğinde doğum tarihimizden başlayıp büyüdüğümüz şehri, gittiğimiz okulları, hobilerimizi, fobilerimizi anlatmamız; mesleğimizi, medeni durumumuzu, aile üyelerimizi sıralamamız… Belki bu nedenle yolun sonunda en çok kendimize yabancılaşmamız. Ama madem işin kuralı bu, ben de tanıtayım kendimi.
Yaşımdan başlayayım önce, adet yerini bulsun diye. Doğduğum yılın bir önemi yok, uzun zamandır 19 yaşındayım. Allah ömür verirse en az bir on yıl daha 19 yaşında kalacağım.
Nereliyim? Bir de bu karmaşa var hayatımızda. Bursa’da doğdum, büyüdüm. Ama nerelisin soruna verecek tek cevabım, hayatımın son yirmi yılını geçirdiğim ama öncesinde sadece adını bildiğim Balıkesirliyim. Evim burada, işim, arkadaşlarım, dostlarım… Karış karış olmasa da her yerini biliyorum. Yemeklerini, kültürünü, geleneklerini, göreneklerini… Aslen diye soracak olanlara cevabım; aslında bir kez bile gitmediğim, babamın büyük dedesinin gelip oraya yerleşmesinden mütevellit Afyonluyum. Babamın büyük dedesi Ankara’dan gelmiş oraya. Onun dedesi de Orta Asya’dan. Âdemle Havva’ya kadar uzanırsak kesinlikle bu gezegendenim.
Her insan gibi benim de zaaflarım var, sevdiklerim, değer verdiklerim, bir de sevmediklerim… Sonra hobilerim, fobilerim… Karanlıktan korkarım mesela, hayvan fobimi 19 yaşına beş ya da altıncı girişimde yendim. Civcivden bile korkan ben şu an beş bebeğimle paylaşıyorum evimi; ikisi kuş, üçü kedi. Yazmak en büyük hobim. Hatta hayatımın olmazsa olmazı, nefes almak gibi. Piyano çalmaya da heves ettim bir ara, lakin ‘Ceviz Adam’la zirvede bıraktım.
Öğrenim durumuma gelince; nedenini bilmesem de yüksek lisans yaptım, yetmedi doktoraya başladım. Tamamlayabilecek miyim, bilmiyorum. Zira hayatın bana öğrettiği en önemli üç düstur: Nasip, kısmet, hayırlısı.
Büyük hedeflerim yok öyle: Dünyayı kurtarmak, atomu parçalamak… Gerçi o zaten yapılmıştı. Hayattaki tek hedefim anı yaşamak. En büyük başarısızlığım da… Bunu başardığım gün mutluluğu da yakalayacağım. Buna eminim. Çünkü çoğu kişi gibi ben de önüme gelene “Boş ver, takma, yapma, etme” desem de, en ufak bir şeyde kendimi yiyip bitirenlerdenim.
Kitap yazma maceranız nasıl başladı?
Yazmaya nasıl başladığım hususunda hiçbir fikrim yok.
Sanırım ben yazmaya sosyal medyada çeşitli konu ve durumlarla ilgili yazdığım yazılarla başladım. Zira yazmanın bir yetenek olduğu, dahası bu yeteneğin bende olduğu bana söylendiğinde yüksek lisans tezimi yazıyordum. Benim şanssızlığım, yaptıkları en ufak hatta sıradan şey abartılıp benim çocuğum çok yetenekli diyerek göklere çıkarılan zamanın çok öncesinde dünyaya gelmiş olmam galiba. Bizim kuşak daha ziyade “sen yapamazsınlarla” büyüdü.
Oysa ilkokuldan itibaren tüm kompozisyonlardan pekiyi alıyor, yazdığım yazılar panoya asılıyor, sınıfta hatta okul bazında okutuluyor, ne zaman bir yazıya ihtiyaç olsa bana koşuluyordu. Ama bir Allah’ın kulu da çıkıp “Çocuğun bu konuda istidadı var zahir,” demedi. Huzurlarınızda ilkokuldan ortaokula, liseden üniversiteye tüm hocalarımı saygı ve minnetle anıyorum. Yüksek lisans tezimle keşfedilen yeteneğim “Kalemin çok güçlü ve akıcı. Tarihi hikâyeler yazmalısın,” tavsiyeleriyle desteklendi. 19. yüzyıl siyasi tarihinin bir roman havasında anlatıldığı Osmanlının Sonbaharı’nı bu vesileyle kaleme aldım. İlk deneme kitabım olan Kaleminden Düşünce’yi ise yıllarca sosyal medyada yazdığım yazılardan derledim. Sonrasında deneme yazmaya devam ettim. Hayatın Satırbaşları yine bir deneme kitabım. Kısa bir süre sonra okurlarıyla buluşacak olan Kalbimde Saklı ise ilk romanım.
Kitabınızın yayınlanma aşamasındaki deneyimlerinizden söz edebilir misiniz?
Kitap yayınlatma süreci, en az kitap yazmak kadar zor. Türkiye’de sayısız yayınevi var. Burada neden Luna sorusunu cevaplamam gerekir sanırım. Romanımı yazdıktan sonra pek çok yayınevine mail atıp kitap yayınlama kriterlerini sordum. Bazı yayınevleri özensiz birkaç cümleyle dönüş yaptılar, bazıları ise sitemizde mevcut diyerek kestirip attılar. Luna Yayınlarının cevabı titizlikle yazılmıştı. Bir emek ve özen söz konusuydu. Sorduğum hatta sormadığım tüm sorular nazikçe yanıtlanmıştı. Gönderdikleri cevap, bende bu işi ciddiyetle ve titizlikle yapabilecek bir yayınevi olduğu izlenimi uyandırdı ve ben de iletişime geçtim kendileriyle. Yanıltmadıkları için; titiz çalışmaları, iş ahlakları, güler yüzlü ve içten yaklaşımları için teşekkür ediyorum.
Kitabınızın en etkileyici yönü nedir?
Romanımın en etkileyici yönü? Bunun biraz göreceli bir durum olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle buna okuyucuların karar vermesini tercih ederim. Ancak benim yazarken en keyif aldığım ve benim için en önemli olan kısım, baş karakterin babasıyla ilişkilerinin anlatıldığı bölümler. “Babalar ve kızları,” Roman kahramanı Hanzade kadar olmasa da benim de babamla ilişkilerim çok yakın ve güzeldi. Bu nedenle en çok o kısmı yazarken keyif aldım ve yine en çok o kısımları yazarken duygulandım.