UYANMA ZAMANI
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
12 Nisan 1991 günü üzerine siyasal sisler çöken Ankara’nın, çarpık kentleşen bir mahallesinde açtım gözlerimi. İlkokul ve lise yıllarımı Ankara’da geçirdikten sonra bozkırın yeşile hasret çocuğu olarak üniversite eğitimim için Trabzon’a yerleştim. Karadeniz Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden 2014 yılında mezun oldum. Beş senedir İzmit’te bulunan bir otomobil fabrikasında Kalite Mühendisi olarak görev yapıyorum.
Kitap yazma maceranız nasıl başladı?
Kendimi bildim bileli yazmaya karşı her zaman farklı bir ilgim olmuştu ama bu yazıların birçoğu gündelik hayatın savurduğu rüzgârlar arasında ruhumun sıkışmalarından başka bir şey değildi. “Askerlik öncesi ve sonrası erkekler için hep farklı dünyalar olur,” derler, sanırım benim için de öyle oldu. Kuş uçmaz kervan geçmez bir hudut karakolunun Karakol Komutanı olarak karakoluma gelen genç bedenlerin hayat hikâyelerine diktim gözlerimi ve ardından o zamana kadar önemseyerek yaşadığım şeylerin aslında o kadar da önemli olmadığını anlamaya başladım. Bu anlama hâli, tıpkı Uyanma Vakti’nde olduğu gibi kendi içimde yeşerttiğim bir uyanıştı. Hayata karşı öncelikli görüp kaleme aldığım konuların beni içine çeken gündelik siyaset ürünlerinden başka bir şey olmadığını fark edip onlardan uzaklaşmaya karar verdim. Kimsenin ne yapmak istediğini bilmediği bir dünyanın peşine takılan Ersin olmaktansa, kendi dünyasını kurup satırları ile insanlığa kendi dünyasını anlatmak isteyen Ersin olmak en güzeliydi ve öyle de yaptım. Yaşadıklarım Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevi sınırlarında büründüğü ruh hâline nazire yapar cinstendi. Sabahattin Ali’nin günlerini şekillendiren ‘deli dalgalar’ benim de gönlüme misafir olmuştu. O günlerden sonra hayatımı; kimi zamanlarda şiir dizelerine, kimi zamanlarda da kısa öykülerime aktarmaya başladım. Bu öykü ve şiirler günden güne çevremdeki insanlar tarafından ilgi görmeye başladı ve beni daha fazla yazmam konusunda kamçıladı. İçimde yeşerttiğim amatör ruh, yavaş yavaş kendini profesyonel bir dünyaya yönelmeliydi. Bu amaçla, 2018 yılında Ümraniye Belediyesi tarafından düzenlenen öykü yarışmasına katıldım ve ‘Dualar Büyüttüm İçimde’ isimli öykümle, yarışmadan ödülle ayrıldım. Böylece ‘kalemin kâğıda olan aşkı’ hiç bitmemek üzere başlamış oldu.
Kitabınızın yayınlanma aşamasındaki deneyimlerinizden söz edebilir misiniz?
Hayatta atılacak her adımın olgunlaşması gereken bir zaman olduğuna inanıyorum, yazmayı düşündüğüm kitabım konusunda da doğru zaman 2020 yılıydı. Şubat-mart aylarında kaleme almaya başladığım romanımı tamamladıktan sonra yayınevleri ile görüşmeye başladım. Birçok yayınevi ile görüşüp düşüncelerini aldıktan sonra sosyal medya hesabımda önüme çıkan bir ilan ile Luna Yayınları ile tanıştım. Aslında yayınevi seçimi konusunda birçok değerlendirmeyi zihnimde tamamlamış ve bir yayınevini tercih etme noktasında son aşamalardaydım, ancak buna rağmen Luna Yayınları ile de romanımı paylaşıp görüşlerini almak istedim. Bir cuma günü yolladığım romanıma takip eden pazartesi günü üç sayfalık bir raporla dönüş yaptılar. Romanım okunmuş ve analiz edilmişti, inanamadım. Sunmuş oldukları raporu kelime kelime inceledikten sonra kararımı vermem çok uzun sürmedi, sırtımı dayayıp güvenle yol alacağım yayınevini bulmuştum. Bu tercihin en güzel tarafı da yola çıkılan ilk andan tutun da editöryal inceleme, dizgi ve kapak tasarım sürecine kadar bütün aşamaların aynı memnuniyet ve karşılıklı diyalog ile geçmesiydi.
Kitabınızın en etkileyici yönü nedir?
Uyanma Vakti, okuyuculara aslında hep yakınlarında duran ama bir o kadar da uzak durdukları yaşamlardan kesitler sunan bir roman. Yaşadığımız ülke çeşitli kültür ve inanışlardan insanların bir araya gelmesiyle oluşmuş bir gökkuşağı gibi ve her birimiz bu gökkuşağı altında yaşayıp o renklerden sadece birini yani bize benzeyeni seçip tüm ülkeyi o renkle boyamak istiyoruz. Hâliyle bu gerçekleşmesi zor boyama esnasında kimi evlerin sıvasız kalmış duvarları ağır ağır dökülmeye mahkûm oluyor. Uyanma Vakti, işte tam da bu sıvasız kalmış duvarların ardına saklanan gönüllerin kapısını aralıyor. O aralama esnasında kırmıyor, dökmüyor, yıpratmıyor. Aksine insanların birbirini daha iyi anlamasını sağlayıp bazen gözyaşları arasında bırakıyor, bazen de efsane bir aşkın sınırlarında dolaştırıp okuyan ruhları masalsı bir yolculuğa çıkarıyor.